İçeriğe geç

Ay: Ocak 2018

Dünya’da ve Türkiye’de Dünden Bugüne; Giyim Kültürü / Moda

 

Örtünme, insanoğlunun zaruri ihtiyacıdır. İnsanoğlunun varoluşuyla, örtünme ihtiyacı da ortaya çıkmıştır. Örtünme, insanların hava muhalefetine karşı, korunmalarıyla beraber mahrem yerlerinin örtünmesiyle ihtiyacı haline gelmiştir.  İnsanoğlunun varoluşundan günümüze kadar örtünme de, çok büyük değişiklikler ve gelişmeler olmuştur.

İlk çağlarda havyan derisinden, ağaç kabuklarından, dayanıklı otlardan örtünme yapılmaktaydı. Daha sonraları cinsiyet ayırmaksızın, erkek ve kadınlar çarşaf ve benzeri örtüler şeklinde yapılmış bezlerden kıyafetler oluştu. Zaman ilerledikçe bunlar iki kollu entariye dönüştü, uzun yıllar kadın ve erkekler entari giymekteydi. Bugünkü ismiyle donun, pantolonun yerini alan bol kesimden yapılmış şalvar türleri giyilmekteydi.

Zaman ilerledikçe, şalvarın ve pantolonun türleri çıkmaya başladı. Üst giyim olarak pelerin ve abanın yerini; ceket, manto, palto ve kaban aldı. Görüyoruz ki; zaman ilerledikçe giyim, insanoğlunun ihtiyacına göre şekil ve kullanış açısından çeşitlilik kazandırmıştır.

Dünyamızda kıtalar arasında çok farklı iklimler izlenmektedir,  dolayısıyla iklim şartlarına ve mevsimlere göre, giysi türleri değişmektedir. Zaman ilerledikçe cinsiyete göre de giyim türleri, belirleyici olmuştur.

Giyim türlerinin bazıları, kıtalara ve ülkelere göre belirleyici olmuştur. Normal giysiler, iç çamaşırlar, mesleki, yöresel, ev, eğlence, milli, dini sembolize eden kıyafet türleri vardır. Zaruri ihtiyaçlar doyum noktasına geldikten sonra, hangi ürün olursa olsun o ürünün lüksü düşünülür, yani burada moda başlar.

 

Dünyada ki bütün sektörleri sıraladığımız da, tekstil ve hazır giyim sektörü dördüncü sırayı almaktadır:

  • Tarım ve hayvancılık
  • Sağlık
  • Barınma
  • Tekstil ve Hazır Giyim

 

Ve görüyoruz ki; binlerce sektör arasında 4’ncü sırada yer almaktayız.

Dünyada ve ülkemizde, (gelişmiş ülkelerde) zaman içinde zaruri ihtiyaçların dışında tekstil ve hazır giyimde moda akımı yavaş yavaş başladı.

Moda akımının başlamasıyla, gelişmiş ülkeler de 1. ve 2. Dünya Savaşları bu moda akımını frenlemiştir. Bu savaşlardan dolayı gelişmiş ülkelerin büyük bir bölümü, maddi ve manevi zorluklar yaşamıştır.

 

2. Dünya Savaşından sonra, süratle gelişmiş ülkelerde moda akımı tekrar alabildiğine ilerlemiştir. Ülkemizde ise, 1960’lardan sonra gerçek anlamda yavaş yavaş moda akımı başlamıştır. Ülkemizde gümrük duvarları olması münasebetiyle, ithalat yapılmamaktaydı. Ülke de üretilenleri yine ülkemizde tüketmekteydik. Gümrük duvarlarının olması nedeniyle uluslararası düzeyde (kalite de) mal üretemiyorduk, ayrıca fiyatlarda dünya fiyatlarının üstündeydi. Arz az, talep çoktu. 1984 yılından sonra yavaş yavaş gümrük duvarlarının kalkmasıyla uluslararası kalitede ve fiyata mal üretmeye başladık, dolayısıyla dış ticareti yani ihracatı harekete geçirdik. Ciddi anlamda bu tarihten sonra ülkemiz tişört (üst grup) ve non-denim, denim ihracatı yapmaya başladı. Ve öyle bir duruma geldi ki; sektörler arasında tekstil ve hazır giyim birinciliği hiçbir sektöre kaptırmadı. Yıllar ilerledikten sonra hazır giyimi ayrı, tekstili ayrı olarak değerlendirdiler. Bu durumdan dolayı otomotiv ihracatı 1’nci sırayı aldı; oysa, otomotiv sektörü yüzde 65- 70 civarında ithalata bağımlıdır. Bu durumu göz önüne aldığımızda, yine 1’nci sektör tekstil ve hazır giyim sektörüdür. Hazır giyim ve tekstil sektörünü bu kadar başarılı kılan faktörleri aşağıda sıralamaktayım:

  • Hazır giyim sektöründe, kapital değil emeğin yoğun olması
  • Ülkemizin genç bir nüfusa sahip olması
  • Usta-çırak ilişkilerine dayalı bir altyapının olması
  • Uzun yıllar ülkemizde, Kız Meslek Liselerin olması
  • Ermeni ve Süryani vatandaşlarımızın bu sektörde bilgi ve becerilerinin had safhada olması, dolayısıyla eğitim kurumu gibi usta-çırak ilişkilerini bir sonraki nesile aktarması
  • Sümerbank’ın tekstilde olsun, hazır giyimde olsun, sektöre nitelikli kalifiye eleman yetiştirmekte çok büyük hizmetleri olmuştur.
  • Coğrafi konumumuz (Avrupa’ya yakın olmamız)
  • Becerikli ve yaratıcı bir millet olmamız
  • Bir pamuk ülkesi olmamız

Yukarıdaki nedenlerden dolayı, hazır giyim ve tekstilde başarılı olmuşuz.  Gelecekte hazır giyim ve tekstilde dünyada rahatlıkla ilk 4 veya 5’ te oluruz. Ülkemizde ve dünyada hazır giyim ve tekstilin geleceği çok parlaktır.

Hazır giyim sektörü, alabildiğine doyumsuz bir sektördür. Tıpkı, gıda sektörü gibidir! Doyumsuzluğu moda akımından gelmektedir: insanlar mutlu olmak için çalışırlar ve yaşarlar, mutlu insan üretken olur. Dolayısıyla da başarılı olur. Görüyoruz ki, hoşumuza giden giyimler mutluluk hormonumuzu dürtüklüyor! Dürtükledikçe de, üretken ve başarılı oluyoruz. Bireylerin başarılı olması ülkeyi başarılı kılmaktadır.

Hazır giyim sektörü günümüzde artık ürünü ürünle eskitmektedir (modayla). Gardıroplar alabildiğine dolup taşıyor! Orta halliler de bile, ikinci gardırop oluşmaktadır. Çılgınca, doyumsuzca alabildiğine büyük bir tüketimle karşı karşıyayız. Bu tüketim de ülke ekonomilerini, dolayısıyla dünya ekonomisini pozitif olarak harekete geçirmektedir. Zaten ekonominin kuralı da, tüketim döngüsü (üretim ve tüketim) üzerine kurulmuştur.

İstanbul 2018

VEYSİ BALİN

Yukarıdaki metinden noterler kanunun doksanıncı maddesine göre alıntı yapılamaz
hiçbir yerde kullanılamaz, hakları saklıdır.

 

 

 

İstanbul Teknik Üniversitesi “Aşkın Konferansı”
(tekstil, moda tasarımı) adlı söyleşiye ait görsel (12.12.2017)

 

 

ENFLASYON/İŞSİZLİKLE NE YAPMALI!

  Sevgili, değerli paylaşımcılarım; hızlı gelişmekte olan bütün ülkelerde enflasyon yaşanmaktadır. Ancak, dozu önemlidir. Yüksek enflasyon nasıl tehlike arz ederse, sıfır enflasyonda (resesyon başlangıcı) o kadar tehlikelidir. Ancak, ülkemizde yıllardır olması gerekenden çok daha yüksek enflasyon rakamları ile karşı karşıyayız. Bu da insanımızın ekonomik refahını olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla, ülke ekonomisini de menfi etkilemektedir.

  Ülkemiz yıllardır, yüksek enflasyonla mücadele etmektedir. Siyasi, sosyal ve ekonomik politikalarımızı dengeli bir şekilde olması gereken ekonomik kuralların döngüsüyle örtüştüremedik. Dolayısıyla, istenilen boyutta istihdamı yakalayamadık. Yakalayamamızdan dolayı ülkemizde, işsizlik ve enflasyon ana iki sorun haline gelmiştir.

İşsizlik/enflasyon;

Bu iki virüs birbirini besler, ülkemizi bu duruma getiren bazı faktörler, aşağıda belirtilmiştir:

  • 12 Eylül öncesi siyasi istikrarsızlığın getirdiği ekonomik istikrarsızlık

  • 12 Eylül ihtilali

  • 12 Eylül ihtilalinden sonra bir müddet askeri rejimle idare edilmemiz

  • Askeri rejimden sonra Turgut Özal döneminin başlaması, bu dönemle beraber liberal ekonomiye erken geçmemiz

  • Özal döneminden sonra, tekrar siyasi istikrarsızlığın başlaması (koalisyonlar dönemi)

  • Terörle mücadeledeki büyük harcamalar

  • Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde terör baskısından dolayı, halkın büyük bir kesimi köy ve mezraları terk edip, ilçe ve illere yerleşmesi ile beraber işsizliğin oluşması

  • Üretimin nüfusla doğru orantılı olmaması, ihtiyaçların ithalata dönük olarak karşılanması

İŞSİZLİK VE ENFLASYONA ÇÖZÜM; ÜRETİM VE İHRACATTIR.

Acil reçete ise, aşağıda açıklayacağım sektörlere gerekli önem ve desteğin verilmesi ile bu iki ana sorun çözüme ulaşır.

SEKTÖRLER

  • Tekstil ve Hazır giyim

  • Deri Konfeksiyonu

  • Tarım ve Hayvancılık, Deniz Ürünleri

  • Mobilya(Ev ve Ofis)

  • Eğitim-Öğretim (Gizli İhracat)

  • Sağlık (Gizli İhracat)

  • Turizm ve Kış Turizmi

Bu sektörlere gerekli destek ve teşvikler verilirse, hızlı bir şekilde üretim ve ihracatı artırırız. Böylelikle ülke ekonomisinin enflasyon ve işsizlik sorunu çözülmüş olacaktır.

Yukarıda belirttiğimiz sektörleri, başarılı kılanda ülkemizin yapısal durumudur.

Örnekler:

  • Ülkemizde işsizliğin had safhada olması, genç bir nüfusa sahip olması

  • Usta-çırak ilişkilerine dayalıda olsa, bu sektörlerde altyapının olması

  • Bu sektörlerde kapital değil, emeğin yoğun olması

  • Ülkemizin coğrafi konumu, renkli bir iklime sahip olması ve üç tarafınında denizlerle çevrili olması

  • Ülkemizin Asya ve Avrupa arasında bir köprü konumunda olması

  • Tarım ve hayvancılığa elverişli bir ülke olması

  • En önemlisi bu sektörlerde insan faktörünün birinci sırada olması

BUNLARDAN ÇIKAN SONUÇTA;

ÜLKEMİZİN NE KADAR VERİMLİ OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR

a) Doğurgan bir nüfusa sahip olmamız

b) Doğal olarak, ülkemizin bu sektörlerde yapısal olarak doğurganlığı

İŞTE BU İKİ FAKTÖRÜ BİRLEŞTİRİP, ÜRETKENLİĞİ DAHA FAZLA ARTTIRMALIYIZ.

BUNU YAPTIĞIMIZDA

EKONOMİMİZİN ŞAHA KALKTIĞINI GÖRECEĞİZ.

VE İŞTE TÜRKİYE 200 MİLYONU BESLEYECEK GÜCE YETİŞİR.

EKONOMİSİ GÜÇLÜ 30 MİLYONLUK ÜLKE OLMAKTANSA

BUGÜNKÜ DURUMDA OLMAYI TERCİH EDERİM.

YALNIZ EKONOMİDE GÜÇLÜ OLMAK YETERLİ DEĞİLDİR. ÜLKEMİZİN YÜZ ÖLÇÜMÜ VE TÜRKİYE’NİN DÜNYADAKİ GÜCÜ GEREĞİ, NÜFUSUNUN 200 MİLYON OLMASI GEREKİR. BU ÜLKEMİZ İÇİN FAYDALI OLDUĞU KADAR DÜNYADA BARIŞ VE SİYASET İÇİNDE BÜYÜK BİR DENGE OLUŞTURACAKTIR.

NÜFUS PLANLAMASI İLE UĞRAŞACAĞIMIZA ÜRETİM VE İHRACATLA UĞRAŞALIM. DOLAYISIYLA DOĞUMDA KONTROL ALTINA ALINMIŞ OLUR. (1980 YILINDAN BERİ, BU GÖRÜŞÜMÜ HER PLATFORMDA DİLE GETİRMİŞİMDİR)

İstanbul 2018

VEYSİ BALİN

Yukarıdaki metinden noterler kanunun doksanıncı maddesine göre alıntı yapılamaz
hiçbir yerde kullanılamaz, hakları saklıdır.

GİRİŞİMCİLİK ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

  “Girişimci” denilince aklınıza gelen ilk maddeleri, anımsatmak amacı ile siz değerli okuyucularımla paylaşmak isterim.

  Dijital iletişim çağımızın sürdürülebilir rekabet hızına adapte olmak için; kişinin iş fikrine, üretkenliğine, istikrarına, cesaretine, yüksek hayal gücüne, yaratıcılığına, hızlı karar almasına, vb. duygu ve düşüncelerine ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlar motivasyona dönüşerek girişimci kimliğini oluşturur.

Girişimcilik, bir var olma savaşıdır

  Bu savaşta ister asker, isterseniz komutan olun fark etmez, bu sizin hayal gücünüzü, yaratıcılığınızı temsil eder çünkü iş fikrini ortaya koyan hayal gücünüzdür. Sonuç odaklı düşünmeden; hayal kurmayı tercih ederseniz, daha yoğun, yüksek fikirler elde etmiş olursunuz. Şayet; iş dünyanız ve girişimciliğinizde idealizmi ön planda tutarsanız, mükemmeli düşünmek zorunda kalırsınız. Çünkü, idealizm, yeni bir projenin amacı doğrultusunda hareket ederken, en iyi ürünü/hizmeti sunma, mükemmelliyetçilik ve yüksek imaj oluşturma gayretidir.

  Diğer adı sabırsızlıktır. Çünkü bunlar birden oluşan süreç değildir. Bu nedenle “süreç mi yoksa sonuç odaklı mı?” düşünmeliyiz sorusu ile karşılaşırız. Şartlarınız elverişli olduğu sırada, zaman yönetiminizi kontrol altına alıp müsterih şekilde sonuca göre hareket edebilirsiniz. Dolayısıyla, bu sorunlar sizlerin girişimcilik başlığı altındaki fikirlerinizi engellemiş olmaz. Çünkü girişimci, olumsuzu olumluya çeviren fırsat ustasıdır.

 Girişimci; cesur risk alan, aklıyla az, ruhuyla daha çok hareket edendir. Varlığı okumaya çalışandır:

  • Doğa girişimci yetiştirmekte cömert değil. Çok ketumdur. Girişimci ana karnında farklı tepinmeye başlar. Ana karnından ölümüne kadar genel insanlardan farklı yaşar çünkü girişimciler marjinaldir.

  • Girişimci zenginlik demektir. Girişimci çok yönlü çok boyutlu düşünür. Bir başka deyişle yaratıcı üretken, kaynak oluşturan kişidir.

  • Girişimciyi girişimci yapan aynı zamanda oyunun zorluklarıdır. Zorluklar engeller, girişimcinin en büyük kaynağıdır.

  • Girişimci işinde pek seçici olmaz, ortam ve pozisyona çok çabuk adapte olur. Durumdan sonuç çıkarır.

  • Girişimci herkesi, her kesimi dinler. Orijinal kütüphanesini büyütür.

  • Kendisiyle ve doğayla her zaman barışıktır. Hatayı kendine başarısını ekibine verir.

    ben biliyorum’dan” girişimci olmaz!

Girişimci beynindeki ham rezervlerini işleyen, düşüncelerini katma değere dönüştürendir: çoğunlukla içsel sesinin emirlerini yapar, hızlı karar verir. Her zaman iyi niyetlidir, pozitif düşünür, istikrarlı ve azimlidir. Başarıları onu şımartmaz. Ben biliyorum, “ben yaptım” demez çünkü aşk ve heyecan en büyük sermayesidir.

  • Girişimcinin zekasını bileyleyen yaratıcı kılan, yaşadığı zorluklardır. Her zorluk girişimciye yeni boyutlar kazandırır. Yeni ufuklar açar.

  • Aslında çok da özenilecek bir yaşam tarzları yoktur. Kısa zamanda çok şey yapmak ister ve yapar. Zamanla yarışır, stresle boğuşur, işiyle sarhoştur, işinin tam delisidir, işinin hem neferi hem generalidir.

  • Girişimcinin ilacı problemlerdir. Problemi yoksa problem yaratır. Problem girişimcinin yaşam tarzıdır çünkü girişimci doğanın yaramaz çocuğudur.

 

İstanbul 2018

VEYSİ BALİN

Yukarıdaki metinden noterler kanunun doksanıncı maddesine göre alıntı yapılamaz
hiçbir yerde kullanılamaz, hakları saklıdır.

    GİRİŞİMCİ BİR MİLLETİZ, AMA PROFESYONEL GİRİŞİMCİ DEĞİLİZ

  

Bizler, Osmanlı İmparatorluğunun çocuklarıyız: köklü geçmişimiz, derin tarihimiz ve zenginliklerimiz bizler için avantaj yerine dezavantaj olmuştur. Dolayısıyla girişimcilik mirası bırakılmamıştır.

Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde; girişimcilik ve zanaat, daha ziyade ekalliyetin elinde idi; boyalı pabuç, ütülü pantolon, beyaz kolalı gömlek giymek, hoş sohbetlerde bulunmak, devlet-i idare de görev almak, az çalışmak, hoş zaman geçirmek, bastonlu şemsiye ile volta atmak, bizleri mutlu etmekteydi.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyeti kurduktan sonra ülkede büyük reformlar (Soyadı Kanunu, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Harf Devrimi, Şapka Kanunu vb.) yapmıştır.  Altyapı çalışmalarına ağırlık vermiş; fakir ve yorgun olan ülkemizde çok büyük sosyal ve ekonomik kararlar almış, bu kararları da kısa zaman içinde hayata geçirmiştir. Ülke genelinde büyük bir üretim seferberliği başlatmıştır.

O günkü şartlar gereği, girişimciliğin çok büyük bir bölümünü devlet üstlenmiştir. Devlet işsiz halkına iş, fakir halkına temel ihtiyaç maddeleri üretmiştir. Zaman ilerledikçe temel ihtiyaç maddeleri dışında küçük sanayiden başlayarak büyük sanayi alanlarına doğru birçok sektörde devlet üretim yapmaya başlamıştır. Görüyoruz ki, devlet mecburen girişimciliği üstlenmiştir. Bunları yaparken köylümüzün, milletin efendisi olduğunu, tarım ve hayvancılığa verdiği önemle ispatlanmıştır.

Ülkemiz cumhuriyetten sonra siyasi, sosyal, iktisadi alanlarda büyük hamleler yapmıştır ve bu hamleler hızlı bir tempoyla bir müddet devam etmiştir. O günkü şartlarda yapılması gerekenin en güzeli yapılmıştır. Fakat bu koşullar nedeniyle girişimcilik ruhu istenilen boyutta olmamıştır, çünkü şartlar elverişli değildi.

Devlet girişimciliğinin yanında, azınlıkların girişimciliği de küçümsenmeyecek kadar öndeydi.

2. Dünya Savaş’ından sonra azınlıklar; İsrail’e, Yunanistan’a, Ermenistan’a, Avrupa’nın  gelişmiş ülkelerine, ABD ve Kanada’ ya göç etmişlerdir. Bu göçlerden sonra, girişimcilik ve zanaat istemeyerek de olsa; bizlerin yapması gerekmekteydi. Demek ki bu ihale istemeyerek üstümüze kalmış.

 

 GÖRÜYORUZ Kİ BU VE BENZERİ NEDENLERDEN DOLAYI TÜRK MİLLETİ OLARAK GİRİŞİMCİLİKTE GEÇ KALMIŞIZ

 

Ülkemizdeki çarpık kentleşme, çarpık sanayileşme ve bunların getirdiği çarpık eğitim, girişimcilik ruhumuzu olumsuz etkilemiştir. Ülkemiz süratle gelişmiş olan ülkelere siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan adapte olmak da zorlanmıştır.

Ülke ekonomimizin liberal ekonomi ile yönetildiğinden söz ediliyor. Oysa liberal ekonominin (serbest piyasa ekonomisi) kuralları tam anlamıyla işlemiyor! Devlet içinde bulunduğu şartlar gereği ekonomiyi bu yönde yönlendiriyor, bu da devlete kısa vadede avantaj uzun vadede dezavantaj getiriyor. Enflasyon, faiz ve kur politikası bu üç enstrümantal aynı oranda artması veya inmesi gerekmektedir. Oysa görüyoruz ki aynı oranda çıkış ve inişler olmamaktadır, bu da yüksek enflasyonu yaratmaktadır.

  Girişimciliğimizi olumsuz etkileyen bazı faktörler;

Bizler, sıfırdan alaylı-mektepli girişimci tohumlayamıyoruz. Örneğin; ülkemizde herhangi  ‘x’ fakültesinden mezun bir kişi, ortalama 25-30 yaştan sonra orta ölçekli bir kapitalle herhangi bir sektörde girişimciliğe başladığında, kişinin başarılı olma şansı yüzde 20’dir. Oysa, bir taraftan tahsil yaparken eşzamanlı seçtiği sektörde fiili olarak da çalışmalı. Tahsil yaptığı meslek grubuyla çalıştığı sektör aynıysa başarı şansı yüzde 90’dır. Oysa, ülkemizde çarpık eğitimden dolayı, eşzamanlı yaptığı işle icra ettiği tahsil farklıdır. Buna rağmen başarılı olma şansı yine de yüksektir. Çünkü, hayatı ve işi yaşayarak öğrenmiştir. Dolayısıyla yüksek seviyede tecrübe kazanmıştır.

  • Terörün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da halk üzerindeki baskısı neticesinde halkın büyükşehirlere göç etmesi. Neredeyse, tarım ve hayvancılığın yok olma noktasına getirmesi. Dolayısıyla mevcut girişimcilerin azalması yeni nesil girişimcilerin yetişmemesi. Çok mühim nedenlerden biri, teröre yapılan askeri harcamalar ve manevi kaybımız
  • Liberal ekonomiye erken geçmemiz, gümrük duvarlarının kalkması
  • İstihdamın nüfusla doğru orantılı olmaması, taleplerin ithalata dönük karşılanması. Dolayısıyla girişimci yetiştirememiz.

İstanbul 2018

VEYSİ BALİN

Yukarıdaki metinden noterler kanunun doksanıncı maddesine göre alıntı yapılamaz
hiçbir yerde kullanılamaz, hakları saklıdır.
Sitede yazılan tüm yazıların hakkı saklıdır.